1879 POMAK ULUSAL KURTULUS MÜCADELESi

Pomak  Sorununa “akademik incelemeler” anlayışı içinde yaklaşanlar, ulusal sorun konusunda yöntemsel bir yaklaşımlarının olmadığını, Pomakların kapsamlı bir ulus tanımı bile yapmadıklarını iddia ederler. 
1879 POMAK ULUSAL KURTULUS MÜCADELESi’ NiN TARiHSEL DEĞERLENDiMESi.

 Oysa çeşitli sorunlar karşısında akademik incelemelerden ve donmuş tanımlardan oluşan bir “öğretiler” toplamı değildir. ulus temellerinin atıldığı dönemden bugüne, ezilen ulusların bilinçli ulusal eylemiyle dünyanın değiştirilmesini amaçlayan bir eylem felsefesi olarak biçimlenmiş ve sürekli gelişen bir içeriğe sahip olmuştur.
Bir tarihsel-toplumsal olgunun onu biçimlendiren ya da karakterize eden karmaşık unsurlardan ve ilişki içinde bulunduğu faktörlerin değişkenliğinden kopartılarak, dondurulmuş bir “olgu” olarak ele alınıp tanımlanmaya çalışılması ulusal bir yöntem değildir. Doğruya en yakın görünen tanım bile, o olgunun hareketinin bütün yönlerini, farklı tarihsel kesitlerde taşıyabileceği farklı özelliklerini kapsayamama tehlikesiyle yüz yüzedir. Bir çok tanım bitmiş tamamlanmış bir ölü fikirler yığını ya da hazır reçeteler toplamı değildir. Pomak ulus teorisyenlerinin her farklı tarihsel kesitte öne çıkan sorunlara, Pomak ulusal  mücadelesinin ihtiyaçları açısından çözüm getirmeye çalışan canlı ve dinamik bir dünya görüşüdür.
      Feodal toplumun bağrında kapitalist üretim ilişkilerinin gelişmesi ve yaygınlaşmasıyla birlikte ortaya çıkan burjuvazinin, bir süre sonra kendi pazarına ve ticari ilişkilere egemen olma arzusu ağır basmaya başladı. Burjuvazinin kendi siyasal iktidarı altında modern bir merkezi birlik oluşturmak amacıyla feodal gericiliğe karşı giriştiği mücadele sürecinde, ulus-devlet ve ulus olgusunun düşünsel temelleri de yaratılmış oldu. Bu nedenle burjuva demokratik devrimlerin ana temaları, somut bir pazar birliği temelinde yeni bir topluluğun oluşumu (eskinin feodal yerelliğinin ve kraliyet tebaasının yerine ulus-topluluk) şeklinde biçimlendi ve siyasal hedef olarak belirginleşti.
Feodalizmden kapitalizme geçiş sürecinde, kapitalist gelişmenin erken oluşuna (İngiltere, Hollanda, Fransa) ya da gecikmişliğine (Almanya) bağlı olarak, burjuva ulusal demokratik dönüşümlerin hızı, kapsamı ve biçimi (aşağıdan ya da yukarıdan) önemli farklılıklar içerdi. Fakat sonuç olarak ulusçuluk, burjuvazinin kendi pazarı üzerinde egemenliğini ve siyasal birliğini kurma mücadelesinde biçimlenen burjuva ideolojisi olarak tarih sahnesine çıktı.
   Burjuva ulusçuluğu, 18 ve 19. yüzyılda balkanlarda patlak veren ulusal kabarışların başlıca itici gücünü oluşturdu ve burjuva ulusalcı hareketler tüm balkanlar’da yaygınlaştı. Öte yandan
Avrupa’da 19. yüzyılın ortalarında patlayan 1848 devrimleri ise, burjuvazi ile tarih sahnesine kendi politik istemleriyle çıkmaya başlayan uluslar  arasındaki milliyetçi  çatışmanın temel niteliklerini sergilemeye başlayan bir dönüm noktası oldu.
Bu dönemecin taşıdığı siyasal önem, çözümlemelerinde 1848 herketlerini takiben yansımasını bulmaya başladı. değerlendirmemde egemen olan başlıca iki eksen vardı. Birincisi, modern kapitalizmin başlıca gelişme eğilimlerinin, kapitalizmin en fazla geliştiği Rusya örneği temelinde kestirilmesi ve Balkanlarda Pomak halkı üzerinde oynadığı oyunlar.. Buradan hareketle Pomak halkının tarihsel perspektifinin üretilmesi. İkincisi ise, o dönemde henüz feodal gericiliğin alt edilememiş olduğu Bulgaristan  örneğinden hareketle, oynayabileceği rolü ve bu temeldeki istemlerini belirlemek.
henüz balkanlarda demokratik mücadelelerin yaşanmakta olduğu bir tarih kesitinde, Pomak devletinin kurulması ile geçmişe (feodal gericiliğe) karşı taşıdığı ilerici yön ile, geleceğe (tarih sahnesine çıkan Pomak Tamsrash Cumhuriyeti) karşı taşıdığı devrimci yön arasındaki çelişkiyi ortaya koyuyorlardı. 18. yüzyılda yaşanan ulusal demokratik mücadelelere bu çelişki damgasını basacaktı.
  Bu koşullarda, Pomak ulusal karekteristik mücadelenin yönünü belirlemek açısından ortaya koydukları “hür demokratik cumhuriyet” anlayışı, bir tarihsel perspektifin ifadesi olarak anlamını buluyordu. 1879 Pomak Tamsrash Cumhuriyeti ise, Pomak Halkının tarihsel perspektifinin yaşama geçirilebilirliğini kanıtlayan bir ön deneyim, göğü fethe çıkan Pomak devrimcilerinin , Gercek önderlerinin  19. yüzyıla seslenen bir savaş çığlığı idi.
O dönemde Avrupa’da gericiliğin kaynağı olan Kutsal İttifaka (Prusya, Avusturya ve Çarlık Rusya’sı) karşı 1879 Pomak Tamsrash Cumhuriyeti nin ulusal bağımsızlıkçı hareketinin desteklenmesi, kendi gelişiminin önündeki engellerin kaldırılması bakımından ezilen balkan azınlıklarının sınıf çıkarlarına denk düşüyordu. Bu nedenle onlar, 1879 Pomak Tamsrash Cumhuriyeti nin ulusal bağımsızlık hareketini, desteklenmesi gereken bir ulusal hareket olarak değerlendirdiler.
Pomak sorununu ise, başlangıçta, balkanlardaki toplumsal devrimin ilerleyişi içinde çözümlenebilecek bir sorun olarak gördüler. Yani, Pomaklar  1879 Pomak Tamsrash Cumhuriyeti nin yaptığı hür demokratik devrimin geçerken çözeceği bir ulusal sorun kapsamında. Fakat balkanlar’da toplumsal devrimin uykuya yattığı ve Rusya emperyalizminin, şovenizmi Balkan  halklarına’da bulaştırmayı başardığı koşullarda, balkanlar’da gelişen ulusal bağımsızlık mücadelesi öne çıktı, önem kazandı. Bu somut koşullarda, balkanlarda’ki ulusal kurtuluş mücadelesinin başarıya ulaşmasının, Rus emperyalizmine vurulmuş önemli bir siyasal darbe olacağını ve bu durumun balkanlarda’ki Pomakları ve ezilen halkları uykusundan uyandırarak, toplumsal devrimin fitilini ateşleyebileceğini düşündüler.

Asimilasyon Kader Değildir

  Asimilasyona uğrayan sadece Pomaklar değil. üstelik orda asimilasyonu tercihli olarak seçmiş ve orda
kalarak yaşamayı seçmiş olanların dışında da asimilasyona tabii tutulan onlarca halk vardı 1970 lere kadar üniter devlet politikasi olarak sürdü. . Soğuk savaşın bitmesiyle beraber Kafkasya, Ortadoğu ve Balkanlar dünyanın en riskli ve geniş ölçekli bir bakışla, dünya antik , devletsiz  ve eski uluslari tehdit altında olması , yok edilmesi  anlamına geliyor. İnceleme alanımız balkanlari ve pomaklari ele aliyoruz.
 Neden Ortadoğu, Balkanlar ve Kafkasya?
Üç bölgeyi Şu ortak parantezde ele alabiliriz: Kitlesel anta­gonizmaları ve dış müdahaleleri kolaylaştıran mozaik etnik, mezhepsel, dinsel yapı; bölgesel ve küresel güçlerin iştahını kabartan doğal kaynaklar ve stratejik coğrafi konum; tarihsel gerçekleri ve bölge halklarının iradesini değil büyük egemen  güçlerin çıkarlarını yansıtan yapay sınırlar; rejimlerin ve uluslararası anlaşmaların çözemediği, hatta derinleştirdiği antagonizmaların hala hatırlanması ve yeniden ivme kazanması; demokrasi geleneği olmaması ve türdeş olmayan toplumsal yapının klasik demokrasiye var olma olanağı vermemesi.
Üçlü ortak paydayı oluşturmakla beraber Balkanlar ile Kafkasya ayrı bir bakış açısı gerektiriyor.
 Balkanlar sahte görünüşlü de olsa bir istikrar dönemi yaşamıştı. Çünkü her iki bölge de doğu kampının içindeydi; bu sebeple iki rakip ittifakın dolaylı rekabetine bile olanak vermiyordu ve sosyalist rejim baskı yolu ve en­ternasyonal kardeşlik söylemiyle herhangi bir çatışmayı mümkün kılmıyordu. Dolayısıyla sosyalizmin çöküşünün ardından Balkanlar da patlak veren çatışmalar pek Çok insanı hayrete düşürdü. Oysa nefret ve çatışma potansiyeli her zaman vardı, sadece yapay yöntemlerle dondurulmuştu, totaliter rejimlerin uygulamalarıyla daha da keskinleşmişti, Şimdiyse -ister ideolojik ister yapısal- bu hesaplaşmaları durduracak hiçbir denge gücü yok.  Balkanlarda en hareketli etnik uluslardan olan  ve 150 yıldır, gerek askeri abluka , gerek siyasi yapısal politika ve eritme yöntemi , gerek fiili zoraki asimilasyonla , balkanların başına bela olmuş POMAKLAR eritilmeye yok edilmeye çalışıldı.
Dünden bugüne değişen nedir?
   Dünü soğuk savaş olarak kabul edersek şöyle bir tablo vardı:
Balkanlar'da Sovyet otoritesi iç istikrarı korumak adına çatışmalara izin vermiyordu. Bu da Sovyet rejiminin tüm dezavantajlarına Balkanlar'da  göreli bir güvenlik sağlıyordu. Ama bu gerçekte halk­larının ulusal taleplerine değil pax-Rusya (Rus barışı) ya hizmet ediyordu. Yine de son analizde Balkanların güvenli varlığından söz etmek olanaklıydı. Bugün ise Rusya Federasyonu'nun üniterleşmesinden bahsediliy­or.Balkan  halkları birbirine düşman ediliyor. Bu kaosun kimin işine yarayacağı ise gayet açık; Rusya’nın. Dünden farklı olan bir nokta da Moskova’nın bu politikaları batı desteğiyle uygulaması. Soğuk savaş sırasında Moskova’yı milliyetler politikasıyla zayıflatmaya çalışan batı bugün Rusya’nın üniterleşmesini teşvik ediyor.

Kültürünü kaybetmiş milletler. Kimlerdir?

Neden?
Ulusal birlik ve beraberliklerini kaybettikleri için. ulusal birlik ve beraberliği bir arada tutan tek şey de dildir.Dil giderse milli birlik dağılır. Bir millet milli benliğini ve şuurunu kaybederse başka milletler tarafından sömürülür. Milli benliği korumanın tek yolu da dilimizi korumaktan geçer.
Dil giderse her şey gider.
Dillerin yok olmasında olağan süreçlerin yanı sıra yerli halkların doğal yaşam alanını tahrip eden sömürgeciliğin ve daha sonraki yıllarda da tek dilliliği dayatan devlet politikalarının da rolü olmuştur. Günümüzde yasakçı politikaların dillerin yaşaması, korunması ve yaşaması önündeki en büyük engellerden birisi olduğu bilinmektedir. Oysa yok olan diller sadece o dili kullanan halkın ve bireylerin değil tüm dünyanın kaybıdır. Yok olan her dil ile birlikte insanlığın kültür ve tarih hazinesinden önemli bir değer kaybolmaktadır.
Pomakçamız ölmesin , Pomak Kültürü Bitmesin , Pomaklar yok olan uluslar kategorisine girmesin.
Dilimizi konuşalım, kültürümüzü yaşayalım yaşatalım.

Kaynaklar ; Internet sitelerinden alıntılar ile derlenmistir.

Bizi  Facede sosyal Medyada Takip edin.Pomaklar hakkinda her seyden an itibari ile  Haberiniz olsun ..  Pomakbülteni Haber Portalı.

https://www.facebook.com/groups/pomakajans/